20 Mart 2008 Perşembe

MOLLA LÜTFİ (? - 1495)

İ15. yüzyılda, Fatih Sultan Mehmet ve II. Beyazıd dönemlerinde yaşamış meşhur matematikçilerdendir. Sinan Paşa’nın ve Ali Kuşçu’nun talebesi olmuş, Ali Kuşçu’dan öğrendiği matematik bilgilerini Sinan Paşa’ya aktarmıştır. Böylece Sinan Paşa, onun vasıtasıyla matematik öğrenmiştir. Sinan Paşa’nın tavsiyesiyle, Fatih, Molla Lütfi’yi, özel kütüphanesinin müdürlüğüne getirmiştir. Molla Lütfi, bu sayede pek çok değerli kitaptan değişik bilimleri öğrenme fırsatına sahip olmuştur. Sinan Paşa, Fatih tarafından Sivrihisar’a sürülünce, Molla Lütfi de hocası ile birlikte gitmiş, Sultan II. Beyazıd’ın tahta çıkmasının ardından hocasıyla birlikte İstanbul’a dönmüştür. Önce Bursa’daki Yıldırım Beyazıd Medresesi’nde, sonra Filibe’de ve Edirne’de medrese hocalığı yapmıştır.
Molla Lütfi, çevresindeki devlet erkanına ve bilginlere latife yaparak onları eleştirdiğinden, çoğu kimse tarafından sevilmezdi. Fatih Sultan Mehmet’le bile iki arkadaş gibi şakalaşırdı. Kendisini çekemeyen bazı kimselerin, dinsizlik suçlamaları nedeniyle kovuşturmaya uğradı ve Sultan Beyazıd döneminde idam edildi. Ölümü üzerine pek çok kimse yas tutmuş, tarihler düşmüş ve şehit sayılmıştı.
Molla Lütfi’nin, çoğu Arapça olan eserleri 17. yüzyıla kadar elden düşmemiştir. Taz’ifü’l-Mezbah (Sunak Taşının İki Katının Bulunması Hakkında) adlı kitabı iki bölümden oluşur. Birinci bölümde kare ve küp tarifleri, çizgilerin ve yüzeylerin çarpımı ve iki kat yapılması gibi geometri konuları ele alınmıştır. İkinci bölümde ise meşhur Delos problemi incelenmiştir. Molla Lütfi’nin, bu problemi, İzmir’li Theon’un eserinden öğrendiği anlaşılmaktadır. İzmir’li Theon, İskenderiye kütüphanesinin müdürü Eratosthenes’e atıfla, Delos adasında büyük bir veba salgını çıkınca, ahalinin, Apollon rahibine müracaat ederek bu salgının geçmesi için ne yapmak gerektiğini sorduklarında, rahibin tapınaktaki sunak taşını iki katına çıkarmalarını tavsiye ettiğini, böylece kolaylıkla çözülemeyecek bir matematik problemi ortaya çıkmış olduğunu yazar. Mimarlar bu işi başaramıyınca, Platon’un yardımını isterler. Platon, rahibin sunak taşına ihtiyacı olduğundan değil, Yunanlılara matematiği ihmal ettiklerini ve küçümsediklerini söyleme maksadında olduğunu bildirdikten sonra, problemlerin orta orantı ile çözüleceğini ifade etmiştir. Molla Lütfi, işte bu hikayeye dayanarak eserini yazmıştır. Kitabında, küpün iki kat yapılmasının, yanına başka bir küp ilave etmek demek olmayıp, onu sekiz defa büyütmek demek olduğunu açıklar. Molla Lütfi Mevzuatü’l Ulüm (Bilimlerin Konuları) adlı eserinde de yüz kadar bilimi tasnif etmiştir.
ULUĞ BEY (1393 - 1449)
Türk matematikçilerinden birisi olan Uluğ Bey, Timur'un erkek torunlarından hükümdar olanlardan birinin oğludur. Asıl adı Mehmet'tir. Fakat o, daha çok Uluğ Bey adı ile ünlü olmuştur. 1393 yılında Sultaniye kentinde doğmuştur. Timur'un öldüğü sıralarda Uluğ Bey Semerkant'ta bulunuyordu. Semerkant ve Maveraünnehir, Mirza Halil Sultan'ın saldırısı ve işgali üzerine babasının yanına gitmek zorunda kalmıştır. Babası buraları yeniden yönetimine alarak on altı yaşında olan Uluğ Bey'e yönetimini bırakmıştır. Uluğ Bey, bu tarihten sonra, hem hükümeti yönetmiş ve hem de öğrenimine devam etmiştir.
Uluğ Bey, bilgin ve olgun bir padişahtı. Boş zamanını kitap okumak ve bilginlerle ilmi konular üzerinde konuşmakla geçirirdi. Tüm bilginleri yöresinde toplamıştı. Uluğ Bey, dikkatlice okuduğu kitabı kelimesi kelimesine hatırında tutacak kadar belleği vardı. Matematik ve astronomi bilgileri oldukça ileri düzeydeydi. Bir söylentiye göre, kendi falına bakarak, oğlu Abdüllatif tarafından öldürüleceğini görmüş ve bunun üzerine oğlunu kendisinden uzak tutmayı uygun görmüştür. Baba ile oğlu arasındaki bu soğukluk, Uluğ Bey'in küçük oğluna karşı olan yakınlığı ile daha da şiddetlenmiş ve sonunda Uluğ Bey'in korktuğu başına gelmiştir.
Uluğ Bey, Semerkant'ta bir medrese ve bir de rasathane yaptırmıştır. Kadı Zade bu medreseye başkanlık etmiştir. Rasathane için yörede bulunan tüm mühendis, alim ve ustaları Semerkant'a çağırmıştır. Kendisi için de bu rasathanede bir oda yaptırarak tüm duvar ve tavanları gök cisimlerinin manzaralarıyla ve resimleriyle süsletmişti. Rasathanenin yapım ve rasat aletleri için hiç bir harcamadan kaçınmamıştır. Bu gözlemevinde yapılan gözlemler, ancak on iki yılda bitirilebilmiştir.
Gözlemevinin yönetimini Kadı Zade ile Cemşid'e vermiştir. Cemşid, gözlemlere başlandığı sırada ve Kadı Zade de gözlemler bitmeden ölmüştür. Gözlemevinin tüm işleri o zaman genç olan Ali Kuşçu'ya kalmıştır. Bu gözlem üzerine Uluğ Bey, ünlü Zeycini düzenlemiş ve bitirmiştir. Zeyç Kürkani veya Zeyç Cedit Sultani adı verilen bu eser, birkaç yüzyıl doğuda ve batıda faydalanılacak bir eser olmuştur. Zeyç Kürkani bazı kimseler tarafından açıklanmış ve Zeyç'in iki makalesi 1650 yılında Londra'da ilk olarak basılmıştır. Avrupa dillerinin birçoğuna, çevrilmiştir. 1839 yılında cetvelleri Fransızca tercümeleriyle birlikte, asıl eser de 1846 yılında aynen basılmıştır.
Zeyç Kürkani'nin asıl kopyalarından biri Irak ve İran savaşlarından sonra Türkiye'ye getirilmiş ve halen Ayasofya kütüphanesindedir. Bir hile ile oğlu Abdüllatif tarafından 1449 yılında öldürülmüştür.

AHMET FERGANİ

9. yüzyılın başlarında dünyaya geldiği kabul edilen ünlü matematik ve astronomi bilgini Ahmet Ferganî, çağının bilim ve kültür merkezlerinden olan Türkistan'ın Fergana bölgesindendir. Bilim ve kültür tarihimizin birinci elden kaynakları olan tezkireler (biyografik eserler)de doğum tarihi ile ilgili bir bilgi bulunmamakla birlikte kendisi gibi bir astronom olan babasının adının Muhammed, dedesinin ise Kesir olduğu kayıtlıdır.
Ahmet Ferganî, ilk öğrenimini ünlü bilginlerin yetiştiği Fergana'da yaptı ve büyük bir ihtimalle astronomi konusundaki bilgilerini babasından aldı. Belli bir seviyeye geldikten sonra da mevcut bilgilerine yeni bilgiler katmak amacıyla da, çağının bilim, kültür ve aynı zamanda halifelik merkezi olan Bağdat'a geldi. Ömrünün yarısına yakınını burada geçiren Ferganî, kısa sürede matematik ve astronomi konularındaki bilgisini Bağdat bilim çevresine kabul ettirip, bilimin gelişmesine olan katkılarıyla bilim tarihinde adlarından övgüyle bahsedilen Abbasi halifelerinden Me'mun ve el-mütevekkil döneminin en ünlü bilginleri arasına girdi
861 yılında halife el-Mütevekkil tarafından Nil ırmağı kıyısında yapılan ölçüm işlerini yürütmesi için Mısır'a gönderilen Ferganî'nin, bundan sonraki yaşamı bilinmiyor.

PROF. DR. TOSUN TERZİOĞLU

Tosun Terzioğlu 1942 yılında İstanbul’da doğdu. 1961 yılında Robert Koleji’nden mezun olduktan sonra, lisans derecesini 1965 yılında, matematik dalında İngiltere-Newcastle-upon-Tyne Üniversitesi'nden; doktorasını 1968 yılında, aynı dalda, Frankfurt Üniversitesi'den aldı. Michigan, Wuppertal ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde ders veren Tosun Terzioğlu, 1974-1975 ve 1989-1991 yıllarında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Matematik Bölümü Başkanlığı; 1977-1982 yıllarında ise aynı üniversitede Fen ve Edebiyat Fakültesi Dekanlığı yaptı.
1977-1981 yılları arasında TÜBİTAK Temel Bilimler Araştırma Grubu üyesi, 1979-1981 arasında üniversitelerarası kurul üyesi, 1990-1991 arasında ODTÜ Senato üyesi ve 1992-1997 yıllarında da TÜBİTAK Başkanı olarak hizmet verdi. Terzioğlu, aynı dönemde
Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı Yönetim Kurulu, KOSGEB İcra Kurulu üyeliği ve 1993-1997 döneminde de NATO Bilim Komitesi Türkiye Temsilciliği yaptı. 1996-1997 yıllarında Bilimsel ve Teknik Araştırma Vakfı-BİTAV Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini üstlenen Terzioğlu, 1997-2000 döneminde de TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı oldu. 1997-2001 yılları arasında TÜBİTAK Bilim Kurulu Üyeliği yapan Terzioğlu, 1990 yılından bu yana Türk Matematik Derneği Başkanlığı görevini, 1997'den bu yana Sabancı Üniversitesi Rektörlüğünü,
"2002’den bu yana da Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı-TÜSEV Yönetim Kurulu üyeliğini sürdürmektedir. Editörlük ve Yazı Kurulu üyelikleri de bulunan Terzioğlu, ayrıca Matematik alanında 50’nin üzerine bilimsel makalenin ve 2 kitabın yazarıdır. 1974’de TÜBİTAK Teşvik, 1986’da ise bilim ödülünü alan Prof. Dr. Tosun Terzioğlu, evli ve iki çocuk babasıdır."

SELMAN AKBULUT (1949)

Prof. Dr. Selman Akbulut, 1971 yılında California Üniversitesi (Berkeley) Matematik Bölümü'nden mezun olmuştur. Prof. Dr. Akbulut, 1975 yılında aynı üniversitede doktora eğitimini tamamlayarak, 1976 yılında Wisconsin Üniversitesi'nde yardımcı doçent olarak göreve başlamıştır.
1978 - 1980 yılları arasında Rutgens Üniversitesi'nde, 1980 - 1981 yıllarında Michigan State Üniversitesi'nde Yardımcı Doçent; 1983 - 1986 yılları arasında aynı üniversitede Doçent olarak çalışmalarda bulunan Prof. Dr. Akbulut 1986 yılında profesörlüğe yükselmiştir ve halen Michigan State Üniversitesi'nde görev yapmaktadır.
Prof. Dr. Akbulut, 1975 - 1976, 1980 - 1981 yıllarında Advanced Study Institute'da, 1982 - 1983 yıllarında Max - Planck Enstitüsü ve 1984 - 1985 yıllarında California Üniversitesi, Mathematical Sciences Research Institute'de çalışmalarda bulunmuştur.
Prof. Dr. Akbulut, Türk Matematik Derneği, Amerikan Matematik Derneği ve Doğa - Türk Matematik Dergisi Editörler Kurulu'na üyedir.
Prof. Dr. Selman Akbulut'un Uluslararası Science Citation Index'ce taranan hakemli dergilerde çıkmış 29 yayını vardır ve bu yayınlara 1991 yılı sonu itibariyle 239 atıf yapılmıştır.

SALİH ZEKİ (1864 - 1921)

XIX. yüzyılın ikinci yarısında yetişmiş, değerli eserler vererek, 57 yaşında hayata gözlerini kapamış, bir ilim ve fikir adamıdır. Salih Zeki Bey, 1864 yılında İstanbul'da doğmuştur. Ortaöğrenimini Darüşşafaka'da görmüş, yüksek öğrenimini Paris'te elektirk mühendisliği bölümünü bitirmiştir.
Salih Zeki, Darüşşafaka ve Mühendis Mektebi'nde matematik ve fizik dersleri okutmuştur. Daha sonraki çalışmalarının tümünü üniversiteye vermiştir. Bugünkü gerçek üniversitenin kurucusu salih Zeki'dir. Türkiye'ye, matematik, fizik ve fen derslerini batılı yöntemleriyle ilk getiren odur. Birçok gazete ve dergide çıkan güzel yazılarıyla Türk gençliğini edebiyat kadar matematiğe yönelten ve matematiği sevdiren yine o olmuştur.
Salih Zeki, aydın fenciler silsilesinin en dikkate değer son halkasıdır. İlk ve ortaöğrenimin ihtiyacı olan matematik, geometri, cebir, astronomi, trigonometri ve fizik kitaplarından başka binlerce sahifeyi bulan, yüksek seviyedeki Darülfünun ders kitapları yazmış; felsefi konularda telif-tercüme eserler bırakmış, bilim tarihi ile ilgili incelemeler yayınlamış, bizzat Mizan-ı Tefekkür adlı bir matematik kitabı yazmış, anıt bir eser olarak Kamus-ı Riyaziyat'ı hazırlayarak bunun ilk cildini yayınlamıştır.

ÖMER HAYYAM

Asıl adı Giyaseddin Ebu'l Feth Bin İbrahim El Hayyam' dır. 18 Mayıs 1048'-de İranin Nişabur kentinde doğan Ömer Hayyam bir çadırcının oğluydu. Çadırcı anlamına gelen soyadını babasının mesleğinden almıştır.Fakat o soyisminin çok ötesinde işlere imza atmıştır.Daha yaşadığı dönemde İbn-i Sina'dan sonra Doğu'nun yetiştirdiği en büyük bilgin olarak kabul ediliyor-du. Tıp, fizik, astronomi, cebir, geometri ve yüksek matematik alanlarında önemli çalışmaları olan Ömer Hayyam için zamanın bütün bilgilerini bildiği söylenirdi. O herkesten farklı olarak yaptığı çalışmaların çoğunu kaleme almadı, oysa O is-mini çokça duyduğumuz teo-remlerin isimsiz kahramanıdır. Elde bulunan ender kayıtlara da-yanılarak Ömer Hayyam'ın çalışmaları şöyle sıralanabilir:
Yazdığı bilimsel içerikli kitaplar arasında Cebir ve Geometri Üzerine, Fiziksel Bilimler Alanın-da Bir Özet, Varlıkla İlgili Bilgi Özeti, Oluş ve Görüşler, Bilgelikler Ölçüsü, Akıllar Bahçesi yer alır. Enbüyük eseri Cebir Risalesi'dir. On bölümden oluşan bu kitabın dört bölümünde kübik denklemleri incelemiş ve bu denklemleri sınıflandırmıştır. Matematik tarihinde ilk kez bu sı-nıflandırmayı yapan kişidir. O cebiri, sayısal ve geometrik bilinmeyenlerin belirlenmesini a-maçlayan bilim olarak tanımlardı. Matematik bilgisi ve yeteneği zamanın çok ötesinde olan Ömer Hayyam denklemlerle ilgili başarılı çalışmalar yapmıştır. Nitekim, Hayyam 13 farklı 3. dereceden denklem tanımlamıştır. Denklemleri çoğunlukla geometrik metod kullanarak çözmüştür ve bu çözümler zekice seçilmiş konikler üzerine dayandırılmıştır. Bu kitabında iki koniğin arakesitini kullanarak 3. dereceden her denklem tipi için köklerin bir geometrik çizi-mi bulunduğunu belirtir ve bu köklerin varlık koşullarını tartışır.
Bunun yanısıra Hayyam, binom açılımını da bulmuştur. Binom teoerimini ve bu açılımdaki katsayıları bulan ilk kişi olduğu düşünülmektedir. (Pascal üçgeni diye bildiğimiz şey aslında bir Hayyam üçgenidir).Öğrenimi tamamlayan Ömer Hayyam kendisine bugünlere kadar uzana-cak bir ün kazandıran Cebir Risaliyesi'ni ve Rubaiyat'ı Semerkant'ta kaleme almıştır. Dönemin üç ünlü ismi Nizamülmülk, Hasan Sabbah ve Ömer Hayyam bu şehirde bir araya gelmiştir. Dönemin hakanı Melikşah, adı devlet düzeni anlamına gelen ve bu ada yakışır yaşayan veziri Nizamül-mülk'e çok güvenirdi. Ömer Hayyam ile ilk kez Semerkant'ta tanışan Nizam onu İsfa-han'a davet eder. Orada buluştuklarında O'na devlet hülyasından bahseder ve bu büyük ha-yalinin gerçekleşmesi için Hayyam'dan yardım ister. Fakat Hayyam devlet işlerine karışmak istemez ve teklifini geri çevirir.4 Aralık 1131'de doğduğu yer olan Nişabur' da fani dünyaya veda eder..

KERİM ERİM

İstanbul Yüksek Mühendis mektebi'ni bitirdikten (1914) sonra Berlin Üniversitesi'nde Albert Einstein'in yanında doktorasını yaptı (1919). Türkiye'ye dönünce, bitirdiği okulda öğretim ü-yesi olarak çalışmaya başladı. Üniversite reformunu hazırlayan kurulda yer aldı. Yeni kurulan İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nde analiz profesörü ve dekan olduğu gibi Yüksek Mühendis Mektebi'nde de ders vermeye devam etti. Yüksek Mühendis Mektebi İstanbul Teknik Üniversitesi'ne dönüştürülünce buradan ayrıldı ve yalnızca İstanbul Üniversitesi'nde çalış-maya devam etti. Daha sonra burada ordinaryüs profesör oldu. 1948 yılında Fen Fakültesi Dekanlığı'na getirildi.
1940 - 1952 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'ne bağlı Matematik Enstitüsü-'nün başkanlığını yaptı. Türkiye'de yüksek matematik öğretiminin yaygınlaşmasında ve çağ-daş matematiğin yerleşmesinde etkin rol oynadı. Mekaniğin matematik esaslara dayandırıl-masına da öncülük etti. Matematik ve fizik bilimlerinin felsefe ile olan ilişkileri üzerinde de çalışmalarda bulunan Erim'in Almanca ve Türkçe yapıtları bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:
Nazari Hesap(1931), Mihanik(1934), Diferansiyel ve İntegral Hesap(1945), Über die Traghe-its-formen eines modulsystems(Bir modül sisteminin süredurum biçimleri üstüne - 1928)
MATRAKÇI NASUH ( .... - 1564)

Türk, minyatürcü. Ayrıca matematik ve tarih konularında kitaplar da yazmış çok yönlü bir bilgindir.
Doğum tarihi ve yeri bilinmiyor. Kâtip Çelebi ölüm tarihi olarak 1533'ü vermekteyse de, bunun doğru olmadığı bugün kesinleşmiştir. Çeşitli kaynaklarda onun 1547'den, 1551'den, 1553'ten sonra ölmüş olabileceği ileri sürülmektedir. Yaşamı üstüne bilgi de yok denecek kadar azdır. Saraybosna yakınlarında doğduğuna, dedesinin devşirme olduğuna ilişkin kesinleşmemiş ipuçları vardır.
Enderun'da okumuştur. Matrakçı ya da Matrakî adıyla anılması, lobotu andıran sopalarla oynandığı ve eskrime benzeyen bir tür savaş oyunu olduğu bilinen "matrak" oyununda çok usta olmasından ve belki de bu oyunun mucidi bulunmasından ileri gelmektedir. Nasuh ayrıca çok usta bir silahşördü. Bu nedenle Silahî adıyla da anılırdı. Türlü silah ve mızrak oyunlarındaki ustalığı nedeniyle Osmanlı ülkesinde "üstad" ve "reis" olarak tanınması için 1530'da I. Süleyman (Kanuni) tarafından verilmiş bir beratı da vardı. Çeşitli silahların nasıl kullanılacağını ve dövüş yöntemlerini anlatan Tuhfetü'l-Guzât adlı bir kılavuz kitap bile yazmıştı.
Nasuh, özellikle geometri ve matematik alanlarında önemli bir bilim adamıydı. Uzunluk ölçülerini gösteren cetveller hazırlamış ve bu konuda kendinden sonra gelenlere önderlik etmiştir. Matematiğe ilişkin iki kitabı Cemâlü'l-Küttâb ve Kemalü'l- Hisâb ile Umdetü'l-Hisâb'ı I. Selim (Yavuz) döneminde yazmış ve padişaha adamıştır. Bu yapıtlardan sonuncusu uzun yıllar matematikçilerin elkitabı olarak kullanılmıştır.
Nasuh bir tarihçi olarak da önemli yapıtlar vermiştir. Mecmaü't-Tevârih adıyla Taberî Tarihi'ni Türkçe'ye çevirmiştir. Ayrıca Tarih'i Sultan Bayezid ve Sultan Selim ile Tarih'i Sultan Bayezid adlı iki kitabında bu padişahlar dönemindeki olayları anlatmıştır. Süleymannâme adlı kitabının üç ayrı nüshasında 1520-1537, 1543-1551 ve 1542-1543 arasında geçen olayları ele almıştır. Kanuni'nin 1534 Irak seferini Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Han'da 1538 Karaboğdan seferini!de Fetihnâme-i Karaboğdan' da konu etmiştir.
Nasuh 28 Nisan 1564'te öldü.

HÜSEYİN TEVFİK PAŞA

Hüseyin Tevfik Paşa (1832-1901) Vidin'de doğmuş, genç yaşta İstanbul'a gelmiş ve Askerî Okul'da okumuştur. Burada, matematik derslerindeki yeteneğiyle Cambridge Üniversitesi'nden mezun olmuş olan matematik hocası Tahir Paşa'nın dikkatini çekmiş ve Tahir Paşa kendisine özel dersler vermiştir. Tahsilini bitirdikten sonra Harbiye'ye cebir hocası olarak atanmış, Tahir Paşa ölünce onun matematik dersleri de Hüseyin Tevfik Paşa'ya kalmıştır. Harbiye'deki hocalığı devam ederken, Tophâne Tecrübe ve Muayene Komisyonu'na da getirilmiştir. 1868'de Paris'teki Mekteb-î Osmanî'ye müdür muavini olarak gönderilmiş ve aynı zamanda balistik ve tüfek imalatı üzerine incelemelerde bulunmakla görevlendirilmiştir. Bu arada matematik bilgisini geliştirmek için üniversiteye de devam etmiş ve Paris'te kaldığı iki yıl boyunca bazı makaleler yayımlamış ve bilimsel toplantılara katılmıştır.
Hüseyin Tevfik Paşa, 1872'de Amerika'daki bazı silah fabrikalarına ısmarlanan tüfeklerin imalatını ve şartnâmeye uyulup uyulmadığını kontrol etme göreviyle Amerika'ya gönderilmiştir. 1878 yılına kadar Amerika'da kalmış ve bu süre içinde matematikle uğraşmıştır; Lineer Cebir adlı İngilizce kitabını bu sırada yazmış ve Argand'ın kompleks sayılarla ilgili teorisinde ileri sürdüğü çarpımı üç boyutlu uzaya uygulamanın bir yolunu bulmuştur.
Eserinin önsözünde şöyle söylemektedir: "Bu kitapta incelenen lineer cebir, dünyanın Sir William Hamilton'a borçlu olduğu quaterniyonlara çok benzer. Lineer cebir, quaterniyonların bütün potansiyellerine sahiptir ve güçlüğü daha azdır. Quaterniyonlar üniversitelerde öğretilmektedir ve kabul görmüş bir bilgidir. Lineer cebirin de aynı kabülü görüp görmeyeceğini, hattâ quaterniyonların yerini alıp almayacağını şimdiden bilmiyorum".
Kendi sisteminin üstünlüğünü ise şöyle ifade etmiştir:
"Quaterniyonların çarpımı, isim olarak bile düzlem geometride ele alındığında, bizi üç boyutlu uzayda çalışmaya zorlamaktadır; halbuki lineer cebirde yalnızca iki boyut ele alındığı zaman bir üçüncü boyutu düşünme durumunda değiliz".
Hüseyin Tevfik Paşa'nın bu eseri tercüme değildir ve konuya özgün katkı yapması açısından çok önemlidir.
Tevfik Paşa'nın başka pek çok görevleri olmuş, Fransa ve Amerika'da kaldığı sıralarda Fransızca ve İngilizce'yi, bu dillerde kitap yazabilecek kadar iyi öğrenmiştir. Gazi Ahmed Muhtar Paşa ve Yusuf Ziya Paşa ile birlikte Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslâmiye'nin ve Dârüşşafaka'nın kurucularındandır. Burada matematik dersleri vermiş, yine bu sıralarda arkadaşlarıyla çıkarttığı Mebâhis-i İlmiyye adlı aylık dergiye makaleler yazmıştır. Bu dergide yayımladığı makaleleri arasında "Mahsûsât ve Gayr-ı Mahsûsât" isimli felsefî bir yazısı, ayrıca türev ve fonksiyonlar üzerine yazıları bulunur.
Hüseyin Tevfik Paşa, daima devlet memuriyetiyle görevli olmasına rağmen, matematik bilimlerle ilgilenmeye zaman ayırabilmiş, zengin bir kütüphane oluşturmuş, çevresindeki Sâlih Zekî gibi yetenekli gençlere, vakit ayırmış, periyodik yayınlarla entellektüel bir ortamın oluşmasına gayret sarf etmiştir.

EL-HARİZMİ

Ebu Abdullah Muhammed bin Musa El-Harezmi, Özbekistan'da doğdu. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Hayatı hakında çok fazla bilgi bulunmamaktadır. Batı bilim dünya-sında en sürekli, en derin etkiler bırakmış matematikçi olarak tanınmıştır.
El Harizmi'nin en çok ilgi gören eserleri Kitabü'l muhtasar fi'l Cebr ve'l Mukabele ve Kitabü'l muhtasar fi Hisabü'l Hindi dir.
Harizmi, doğu bilim dünyasında cebir ilmine ilişkin ilk eser yazan kişidir. Bu bilim dalı daha önce az çok işlenmiş ve kısmen geometriden ayrı bir ilim dalı olmaya başlamıştı. Birinci dereceden denklemler çözülebiliyordu, hatta hesaplama metodlarıyla ikinci dereceden denklemlere çözüm bulunuyordu. Fakat henüz ikinci derece denklemlerin köklerini bulma yöntemi geliştirilmemişti.
İşte El Harizmi'nin El Cebr ve'l Mukabele kitabı ikinci dereceden denklemlerin çözüm yolunu sistemli olarak işleyen ilk eser niteliğindedir ve 600 yıldan uzun bir süre (15. yüzyıla kadar) el üstünde tutulmasının nedeni de budur.
Harizmi'nin Denklem Grupları
El Harizmi, adı geçen eserinde denklemleri iki grupta toplamaktadır:
Birinci grupta, çözümleri derhal bulunabilen bizim bugünkü sembollerle ifade edersek
x2 = ax
x2 = n
ax = n
şeklindeki denklemlerdir.
Bunların çözüm kurallarını gösterdikten sonra El- Harizmi ikinci denklem grubuna geçer
x2 + ax = n
x2 +n = ax
ax + n = x2
Ve bunların çözümünü bugün bildiğimiz metotla yapar.
Bu kitapta ayrıca, ikinci dereceden denklemlerin hangi durumlarda iki kökünün , hangi du-rumlarda çift kökünün olacağını ve hangi durumlarda denklemin reel kökü olamayacağını çok açık bir şekilde belirtmiştir. Bu kuralları bir öğretmen yeteneğiyle ortaya koyduktan sonra El Harizmi , bu kuralları geometrik olarak ispatlamıştır.
Harizmi'nin bu eseri matematik tarihi bakımından çok önemli gelişmelere dayanak ve başlangıç olmuş 600 yıldan biraz daha fazla (15. y.y. sonuna kadar) matematik öğretimi için temel sayılmıştır. Eser, Endülüs medreseleri aracılığıyla Batı'ya geçmiştir. İlk Latince çevirisi 1183'te yapılmıştır. Roger Bacon, Fibonacci gibi bilim adamaları eseri hayranlıkla incelemişler, ve kendi öğretilerinde bu eserden faydalanmışlardır. 1486 yılında Leipzig Üniversitesi'nde okutulmaya başlanmıştır. 1598 -1599 yıllarında hala cebir biliminde tek kaynak Harizmi'nin bu eseridir.
El Harizmi matematiğin yanı sıra astronomi ve coğrafya ilimlerinde de eserler vermiştir. Astronomik cetvellerle ilgili kitaplar yazmış ve bu eserler 12. y.y. da Latince' ye çevrilmiştir. Bunun yanısıra Ptolemy'nin coğrafya kitabını düzeltmelerle yeniden yazmış, 70 tane bilim adamıyla birlikte çalışarak 830 yılında bir dünya haritası çizmiştir. Dünyanın çevresini ve hacmini hesaplama çalışmalarında yer almıştır. Güneş saatleri, usturlaplar ve saatler üzerine yazılmış eserleri de vardır.

GELENBEVİ İSMAİL EFENDİ (1730 - 1790)

1730 yılında şimdiki Manisa'nın Gelenbe kasabasında doğan Gelenbevi İsmail efendi, Osmanlı İmparatorluğu matematikçilerindendir. Asıl adı İsmail'dir. Gelenbe kasabasında doğduğu için ikinci adı onun bu doğduğu kasabadan gelir. Daha çok Gelenbevi adıyla ün kazanmıştır.
Önce, kendi çevresindeki bilginlerden ilk bilgilerini almıştır. Daha sonra, öğrenimini tamamlamak üzere İstanbul'a gitmiştir. Burada, çok değerli ve kültürlü öğretmenlerden yararlandı ve matematiğini oldukça ilerletti. Müderrislik sınavına girerek kazandı ve 33 yaşında müderris oldu. Bundan sonra kendisini tümüyle ilme verdi.
Gelenbevi, eski yöntemle problem çözen son Osmanlı matematikçisidir. Sadrazam Halil Hamit paşa ve Kaptan-ı Derya Cezayirli hasan paşa'nın istekleri üzerine, Kasımpaşa'da açılan Bahriye Mühendislik Okulu'na altmış kuruşla matematik öğretmeni olarak atandı. Bu atama ona parasal yönüyle bir rahatlık getirdi.
Bazı silahların hedefe vurmaması, padişah III. Selim'i kızdırmış ve Gelenbevi'yi huzura çağırarak ona uyarıda bulunmuştur. Hedefe olan uzaklığı tahmin ederek gerekli düzeltmeleri yapmış ve topların hedefe vurmalarını sağlamıştır. Gelenbevi'nin bu başarısı padişahın dikkatini çekmiş ve padişah tarafından ödüllendirilmiştir.
Gelenbevi, Türkçe ve Arapça olmak üzere tam otuz beş eser bırakmıştır. Türkiye'ye logaritmayı ilk sokan Gelenbevi İsmail Efendi'dir.

CAHİT ARF

1910 yılında Selanik'te doğdu. Yüksek öğrenimini Fransa'da Ecole Normale Superieure'de tamamladı (1932). Bir süre Galatasaray Lisesi'nde matematik öğretmenliği yaptıktan sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nde doçent adayı olarak çalıştı. Doktorasını yapmak için Almanya'ya gitti. 1938 yılında Göttingen Üniversitesi'nde doktorasını bitirdi. Yurda döndüğünde İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nde profesör ve ordinaryus profersörlüğe yükseldi. Burada 1962 yılına kadar çalıştı. Daha sonra Robert Koleji'nde Matematik dersleri vermeye başladı. 1964 yılında Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) bilim kolu başkanı oldu.
Daha sonra gittiği Amerika Birleşik Devletleri'nde araştırma ve incelemelerde bulundu; Kaliforniya Üniversitesi'nde konuk öğretim üyesi olarak görev yaptı. 1967 yılında yurda dönüşünde Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde öğretim üyeliğine getirildi. 1980 yılında emekli oldu. Emekliye ayrıldıktan sonra TÜBİTAK'a bağlı Gebze Araştırma Merkezi'nde görev aldı. 1985 ve 1989 yılları arasında Türk Matematik Derneği başkanlığını yaptı.
Arf İnönü Armağanı'nı (1948) ve TÜBİTAK Bilim Ödülü'nü kazandı (1974). Cebir ve Sayılar Teorisi üzerine uluslararası bir sempozyum 1990'da 3 ve 7 Eylül tarihleri arasında Arf'in onuruna Silivri'de gerçekleştirilmiştir. Halkalar ve Geometri üzerine ilk konferanslarda 1984'te İstanbul'da yapılmıştır. Arf, matematikte geometri kavramı üzerine bir makale sunmuştur.Cahit Arf 1997 yılının Aralık ayında bir kalp rahatsızlığı nedeniyle aramızdan ayrıldı...

17 Mart 2008 Pazartesi

10 kıtalık istiklal marşı

"http://img65.yukle.tc/images/1817istiklal_marsi.JPG" grafik dosyası hatalı olduğu için gösterilemiyor.

bir küçük anı

Bir adam Guinnes Rekorlar Kitabına girmek ister.170 ülkenin istiklal marşını ezbere biliyordur.Yunanistan İstiklal Marşını okur sıra Türkiye'ninkine gelir ve herkesi ayağa davet eder çünkü Türk'ün İstiklal Marşı ayakta okunur der ve okur.En çok alkışı bizim marşımız alır.

istiklal marşı

http://img293.imageshack.us/img293/6636/millimarsqj6.gif

anlı şanlı türk bayrağı

http://img427.imageshack.us/img427/5100/bayrak16py.jpg

16 Mart 2008 Pazar

EVLİYA ÇELEBİ

Pirinç levhalar üzerine oyma işleyen bir sanatçı olan Derviş Mehmet Zilli'nin oğlu olarak dünyaya geldi. Ayasofya hafızı, sonra IV. Murat�ın muhasebe ve sohbetçisi ve nihayet sipahi olan Mehmet, seyahat hevesine kapılarak bir seyyah-ı alem olmuştur. 1672 yılına kadar pekçok yerlere seyahat etmiş olan Evliya Çelebi�nin ölüm tarihi 1678�den sonradır.
Kanunî'nin Zigetvar Seferinde, önemli hizmetleri olan babasının, çevresindeki kişilerin serüvenlerini hikaye ettikleri aile sohbetlerinde bulunan Evliya Çelebi, dünyayı gezip görme merak ve isteği duydu. 20 yaşındayken İstanbul içinde gezerek gördüklerini kaleme aldı.
Enderûn'a girerek burada dört yıl yetişti ve sipahi oldu. Sultan Dördüncü Murad'ın Revan Seferinden sonra saraya girdi. Sadrazam Melek Ahmet Paşa Evliya Çelebi'nin dayısıdır.Ancak kısa bir süre sonra saraydan ayrılarak ilk seyahati olan Bursa yolculuğuna çıktı. Ardından İzmit, Trabzon ve Girit yolculuklarına çıkan Evliya Çelebi, 50 yıl boyunca Avusturya, Hicaz, Mısır, Sudan, Habeşistan, Dağıstan gibi ülkeleri dolaştı.
.

PiRi REiS (1470..-1554)

Piri Reis essiz bir kartograf ve deniz bilimleri ustadý olmasinin yanisira, Osmanli deniz tarihinde izler býrakmis bir kaptandir. Piri Reis, 1465-1470 dolaylarinda, o donemde Osmanlilarýn unlu bir deniz ussu olan Gelibolu'da dogdu. On yaslarina geldiginde, donemin butun Akdeniz'de nam salmis unlu korsani olan, sonradan devlet hizmetine giren amcasi Kemal Reis'in seferlerine katilmaya basladi.
Piri ve amcasi Kemal Reis, uzun yillar Akdeniz'de korsanlik yaptilar. 1486'da Granada’nin Osmanli Devleti'nden yardim istemesi uzerine 1487-1493 yillari arasinda Piri ve amcasi, gemilerle Granadali muslumanlari ispanya'dan Kuzey Afrika'ya tasidilar. 1499-1502 yillarinda Osmanli Donanmasi'nin Venedik Donanmasi'na karsi saglamaya calistigi deniz kontrolu mucadelesinde Osmanli gemi komutani idi. Piri Reis Akdeniz'de yaptigi seyirler sirasinda gordugu yerleri ve yasadigi olaylari, daha sonra Kitab-i Bahriye adiyla dunya denizciliginin de ilk kilavuz kitabý olma ozelligini tasiyacak olan kitabinin taslagi olarak kaydetti.
Piri Reis, 1511'de amcasýnýn olumunden sonra, bir sure icin acik denizlere acilmadý ve Gelibolu'ya yerlesti. Burada, once 1513 tarihli ilk dunya haritasini cizdi. Atlas Okyanusu, iberik Yarimadasi, Afrika'nin batisi ile yeni dunya Amerika'nin dogu kiyilarini kapsayan ucte birlik parca, iste bu haritanin elde bulunan bolumudur. Bu haritayý dunya olceginde onemli kilan, Kristof Kolomb'un hala bulunamamis olan Amerika haritasindaki bilgileri iceriyor olmasidir.
Piri Reis haritasiný, Yavuz Sultan Selim'in Misir seferi sýrasýnda ,1517'de padisaha sundu.
Bazi tarihcilere gore, Osmanli padisahi dunya haritasina bakmis ve 'Dunya ne kadar kucuk...' demiþtir. Sonra da, haritayý ikiye bolmus ve 'biz dogu tarafini elimizde tutacagiz..' demistir.. Padisah, daha sonra 1929'da bulunacak olan diger yariyi atmistir. Bazi kaynaklarca, gunumuzde bulunamamis olan dogu yarisini, Hint Okyanusu'nun ve onun Baharat yolunun kontrolunu ele gecirmek icin Padisahin yapacagi olasý bir sefer icin kullanmak istedigi bile iddia edilmektedir...
Piri Reis seferden sonra, tuttugu notlardan Bahriye icin bir kitap yapmak amaciyla Gelibolu'ya dondu. Derledigi denizcilik notlarini bir Denizcilik Kitabý (Seyir Kilavuzu) olan Kitab-i Bahriye'de bir araya getirdi..
Kanuni Sultan Suleyman'in donemi, buyuk fetihler donemiydi. Piri, 1523'deki Rodos seferi sirasinda da Osmanli Donanmasi'na katildi. 1524'de Misir seyrinde kilavuzluðunu yaptigi sadrazam Pergeli Ibrahim Pasa'nin takdiri ve destegini kazanýnca, 1526'da gozden gecirdiði Kitab-i Bahriye'sini Kanuni'ye sundu. Piri Reis'in 1526'ya kadar olan yasami Kitab-ý Bahriye'den izlenebilir. Piri Reis, 1528'de de ikinci dunya haritasini cizdi. Bugun elimizde olan Kuzey Amerika haritasi bu haritanin bir parcasidir.
Sonraki yillarda, guney sularinda devlet için calisan Piri Reis, bu donemde, Hint Kaptanligi yapmis, Umman Denizi, Kizil Deniz ve Basra Korfezi'ndeki deniz gorevlerinde yaslandi.
Piri Reis'in Osmanli donanmasinda yaptigi son gorev, aci olaylarla biten Misir Kaptanligi'dir. 1552'de ciktigi ikinci seferin son duragi Basra'da, tamire ve dinlenmeye muhtaç donanmayý birakip ganimet yuklu uc gemi ile Misir'a dondugu icin, burada hapsedi. Donanmayý Basra'da birakmasi, Basra valisi Kubat Pasa'ya ganimetten istedigi haraci vermemesi, Misir Beylerbeyi Mehmet Paþa'nin politik hirsi yuzunden 1554'te hizmette kusurla suclandi ve idam edildi. Ne var ki O, yarattigi evrensel boyuttaki eserleri olan, iki dunya haritasi ve cagdas denizciligin ilk onemli yapitlarindan birisi sayilan Kitab-ý Bahriye ile gunumuzde de halen yasamaktadir...
Oldugunde 80 yasinin uzerinde olan Piri Reis'in terekesine devletce el konuldu.
Osmanli Turklerinde gercek anlamda haritacilik Piri Reis'le baslar. Bu acemice, emekleyen bir goruntunun aksine, mukemmel bir cikistir. Piri Reis'in Kitab-ý Bahriye adlý kitabi bir Turk'un meydana getirdigi en onemli denizcilik eseri olarak dunyaca selamlanmistir. Dunya haritasý ve Kuzey Amerika haritasinin cizimlerindeki isabet ve projeksiyon sistemindeki mukemmellik, tum dunyada buyuk hayranlik ve hayret uyandirmaktadir.

Katip Celebi (1609 - 1657)

S
Subat 1609'da Istanbul'da dogdu. Asil adý Mustafa'dir. Dogu'da Haci Halife, Bati'da ise Haci Kalfa adiyla da taninir. Babasi Abdullah Enderun'da yetismis, silahdarlik goreviyle saraydan ayrilmisti. 14 yasina kadar ozel egitim goren Katib Celebi, 1623'te Anadolu Muhasebesi Kalemi'ne girdi. IV. Murad Donemi'nde (1624-1640) girisilen Dogu Seferlerine katib olarak katildi. 1635'te Istanbul'a donerek kendisini tumuyle okuyup yazmaya verdi.

Donemin unlu bilginlerinin derslerine katilarak medrese ogrenimindeki eksikliklerini giderdi. Tarihten tipa, cografyadan astronomiye kadar genis bir ilgi alaný olan Katib Celebi'nin ayni zamanda zengin bir kitapligi da vardi. 1645'te sirasý geldigi halde yukselemedigi icin kalemdeki gorevinden ayrildi. Ancak 1648'de Takvimu't-Tevarih adli yapiti dolayisiyla Seyhulislam Abdurrahim Efendi araciligiyla kalemde ikinci halifelige getirildi. Bundan sonra da ogrenme ve ogretme yolundaki cabalarýný surduren Katib Celebi pespese yapitlar vermeye basladi. Telif ve ceviri olarak yirmiyi askin kitap yazdi. En onemlileri tarih, cografya ve bibliyografya alanindadir.

Tarih alanýndaki yapitlarinin ilki 1642'de tamamladigi Arapca Fezleke'dir. (Fezleketi Akvalu'l-Ahyar fi ilmi't-Tarih ve'l-Ahbar). Dort bolumden olusan kitapta tarihin anlami, konusu ve yarari anlatildiktan sonra bu alandaki temel yapitlarýn bir bibliyografyasý verilmis, ard,ndan da Klasik islam Tarihciligi'ne uygun olarak Dunya'nin yaratilisindan 1639'a dek kurulan devletler ve meydana gelen onemli olaylar kisaca siralanmistir.

En taninmis yapitlarindan olan Tuhfetu'l-Kibar fi Esfari'l-Bihar'da kurulus doneminden 1656'ya kadar, Osmanli Denizciligi'nin bir tarihcesi yaninda Osmanli Donanmasi'nin, tersane ve bahriye orgutunun isleyisini anlatir, kaptan-i deryalarin yasam oykulerini verir. Sonunda da son zamanlarda denizlerde ugranilan basarisizliklari giderme yolundaki ogutlerini siralar.

Cografi yapitlarýn en onemlisi olan Cihannuma, Osmanli Cografyaciligi'nda yeni bir cigir acmistir. Katib Celebi, Cihannuma'yi iki kez yazmistir. 1648'de yazmaya basladigi ilki, Klasik islam Cografyasi temelindeydi. Bu yapitini henuz bitirmemisken eline gecen Gerardus Mercator'un Atlas'ini, Mehmed ihlasi adli bir Fransiz donmesinin yardimiyla Latince'den Turkce'ye cevirterek yeni bilgiler edindi ve 1654'te Cihannuma'yi ikinci kez yazmaya giristi. Ardindan yine Mercator'un Atlas Minor'unu elde etti. Bunlarýn yani sira Batili cografyacilardan Ortelius, Cluverius ve Lorenz'in yapitlarindan da yararlandi. Dogal olarak eski Arap, iran ve Osmanli Cografyacilarin yapitlarini da kullandi.

ikinci Cihannuma, Dunya'nin yuvarlak oldugunu da kanitlamaya calisan fiziki cografya agirlikli bir giris bolumunden sonra Kristof Kolomb ve Macellan'in kesif gezilerinden soz eder. Ardindan Japonya'dan baslayarak Asya ulkelerini tanitir. Bunlarin tarihleri, yonetim bicimleri, ekonomileri, inanclari konusunda bilgiler verir. Bu arada islam Cografyacilarinin bilgi yanlislarini gosterir, bunlarin harita kullanmamaktan ileri geldigini aciklar. Bu ikinci Cihannuma'da anlatilan son yer Van'dir. Birinci Cihannuma'da ise Osmanli Avrupa'si ve Anadolu ile ispanya ve Kuzey Afrika'yi kapsamaktadir. Her iki bicimde de ek olarak bircok harita vardir.

Cihannuma, ozunde tum islam ve hiristiyan cografyaciligi'nin da temeli olan Batlamyus (Ptolemaios) Kurami'na dayanmakla birlikte, o gune dek hemen hemen hic yararlanilmayan Bati kaynaklarini Osmanli Cografyaciligi'na tanitmasi bakimindan buyuk onem tasir.

bilim adamlarının resimleri

"http://www.indeksiletisim.com/images/hizmetler/kapaklar/sol_Oktay_Sinanoglu.jpg" grafik dosyası hatalı olduğu için gösterilemiyor.
oktay sinanoğlu



http://blog.mynet.com/wp-content/files/1306/2007/07/mehmet-oz.jpg

mehmet öz

http://img219.imageshack.us/img219/9527/bilimis8.jpg

abdulhamid ibn türk




http://i71.photobucket.com/albums/i123/julide__photos/ibni_sina.jpg

ibn-i sina


http://www.atlantisresim.com/gd.php?src=ZGF0YS9UMzcxMTQuanBn


ali kuşçu


"http://www.geobilim.com/images/Bruni.jpg" grafik dosyası hatalı olduğu için gösterilemiyor.

ahmed -el bruni


http://www.sadakat.net/tarihesanverenler/ahmet_cevdet_pasa.jpg

ahmet cevdet paşa



http://www.inadina.com/inadeski/sayi29/images/barka.jpg

aykut barka



http://www.atlantisresim.com/gd.php?src=ZGF0YS9UMzcxMjMuanBn


piri reis



http://www.atlantisresim.com/gd.php?src=ZGF0YS9UMzcxMDQuanBn

evliya çelebi



"http://www.haberx.com/newspictures/10/1027149SmallPicture.jpg" grafik dosyası hatalı olduğu için gösterilemiyor.


katip çelebi


http://img.blogcu.com/uploads/eglencelimatematik_cahitarflo4.jpg

chit arf



http://www.farukhoca.net/index_dosyalar/el-harizmi.jpg

-el harizmi

http://matematiketkinliklerim.googlepages.com/huseyintevfik.gif/huseyintevfik-full.jpg

hüseyin tevfik paşa

http://www.istanbul.edu.tr/fen/fakultemiz/tanitim/resimler/dekanlar/kerim.jpg

kerim erim

http://www.politikcity.de/mkportal/modules/gallery/album/a_234.jpg

ömer hayyam


"http://www.bilkent.edu.tr/~sertoz/turk/salih.jpg" grafik dosyası hatalı olduğu için gösterilemiyor.

salih zeki


"http://www.mth.msu.edu/~akbulut/sarnic.jpg" grafik dosyası hatalı olduğu için gösterilemiyor.

selman akbulut


http://www.milliyet.com/2007/04/07/siyaset/resim/axsiy01.jpg


tosun terzioğlu


http://tarihvedusunce.esmartweb.com/Gelenbevi.jpg


gelenbevi ismail efendi


http://img244.imageshack.us/img244/3096/islamtarihi2pp3.jpg


ahmet fergani

http://images.gittigidiyor.com/508/5084548_0.jpg

molla lütfi

aykut barka

Aykut Barka (7 Ocak 1952- 1 Şubat 2002), 'Kuzey Anadolu Fay hattını en iyi bilen bilim adamı' unvanıyla tanınan yer bilimci.

Aykut Barka 7 Ocak 1952, tarihinde İstanbul'un Fatih semtinde ikiz kardeşi Günkut Barka ile birlikte dünyaya geldi. 1967-1970 yılları arasında Vefa Lisesi'nde okudu. 1970-1975 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği bölümünde lisans ve master derecelerini aldı. 1977-1981 yılları arasında İngiltere, Bristol Üniversitesi'nde Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerine doktora çalışmasını tamamladı. Başta TÜBİTAK ve M.I.T. (ABD) olmak üzere Fransa, İngiltere ve Japonya'da bulunan birçok saygın araştırma kurumlarında görev yaptı.

Barka, Kuzey Anadolu Fay Hattı ve Türkiye'nin diğer önemli tektonik bilinmezleri hakkında herbiri birbirinden önemli çok sayıda yayın yapmış ve bunları bilim çevrelerince önemli bulunan uluslararası dergilerde yayınlamayı başarmış ender yer bilimcilerimizdendir. Yayınları arasında 1997 yılında, Amerikan USGS kurumundan dünyaca ünlü jeolog Ross Stein ile yaptığı ve 17 Ağustos 1999 İzmit depremi için 2 yıl öncesinden olasılık belirttiği çalışma en çok ses getirenlerden biri olmuştur.

Hayatının son günlerine kadar 1997 yılında göreve başladığı Avrasya Yer Bilimleri Ensitüsü'nde çalışmış olan Barka, arkasında onlarca değerli makale ve yetişmiş yerbilimci bıraktı. Beynindeki damar tıkanıklığı nedeniyle Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde 6 Ocak 2002'de tedaviye alınan Prof. Dr. Aykut Barka, 1 Şubat 2002'de hayatını kaybetti.

1998 yılında kurulmasına öncülük ettiği bağımsız Aktif Tektonik Araştırma Grubu (ATAG) halen çalışmalarını sürdürmektedir

bir türk eseri

\
\
Newyork’ta her yıl düzenlenen ve Dünyanın en prestijli yarışmalarından birisi olarak kabul gören Uluslararası Tasarım Ödülleri 2007 (IDA 2007) ;mimarlık,iç mimarlık, moda, ürün ve grafik tasarımı konusundaki uluslararası sıradışı tasarım çalışmalarının ayrı, ayrı gruplarda değerlendirildiği organizasyon olarak bilinmekte ve tasarım otoritelerince her yılın tasarım oscarları olarak değerlendirilmektedir. Bu sene IDA 2007 ‘e; 32 ülkeden 1000 ‘in üzerinde proje katılmış ve eserler dünyanın önde gelen tasarımcılarından oluşan büyük jüri tarafından değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme sonucunda ödüle layık bulunan tüm eserler; buradan izlenebilir.IDA 2007 ‘de ve ilk defa bir Türk Tasarım Ekibi, ürün tasarımı başlığı altında; en iyi tekne tasarımı grubunda birincilik, ve pek çok alt başlığın yer aldığı ulaşım grubunda; tekne projesi ile yılın en iyi ulaşım aracı tasarımı 1. ödülü olmak üzere ; 2 birincilik kazanarak bir tasarımcının en büyük düşlerinden birini gerçekleştirmiş bulunmaktadır. Özellikle dünyanın en iyi tasarımcılarının ve markalarının ödül aldığı bu prestijli yarışmada bu yıl; dünyanın en tanınmış mimarlarından kabul edilen Zaha Hadid mobilya ve mimarı ürünleri, British Airways yeni uçak koltukları ile Apple firmasının çocuklar için yeni diz üstü bilgisayar ürünleri ile kazananlar arasında olduğu görülebilir. ODTÜ öğretim üyesi ve Endüstri Ürünleri Tasarımcısı, Dr. Hakan Gürsu ve yardımcı Tasarımcı Sözüm Doğan(ODTÜ) tarafından tasarlanan “volitan” adlı proje; geleceğin en yenilikçi ve çevreci teknesi olarak IDA 2007’de büyük jüri tarafından 2 başlık altında 1. lik ödülüne layık görülmüştür.
Volitan, güneş ve rüzgar enerjisi kullanarak hareket eden, deniz suyundan tatlı su çevrimini gerçekleştiren, karbondioksit atık üretmeyen, geleceğin alternatif teknelerinden birisi olarak tasarlanmıştır. Güneş panellerini hareketli katı yelkenler olarak kullanan, tekne dışında yer alan 2 adet hareketli elektrik motoru ile desteklenmektedir. Volitan nokta dönüşü yapabilen ilk deniz aracıdır. Yakıt bağımlılığını tamamen ortadan kaldıran, 18 -20 deniz mili ile gece ve gündüz sürekli yolculuk yapabilen ayrıca yüksek manevra gücüne sahip, 32 m. boyunda bir yolcu teknesidir. Kurşun şarj pilleri yerine jel akü kullanımı ile çevre duyarlılığını pekiştimektedir. Yelkenlerin tasarlandığı şekli itibarı ile mevcut denge sorunlarına getirdiği çözümlemeler başta olmak üzere, tekne tasarımında devrim kabul edilebilecek pek çok yeniliği içinde barındırmaktadır. Volitan, ismini Akdenizde yaşayan tek uçan balıkdan almıştır. Volitan; gelecek için çevreye duyarlı denizciliğin yeni sembolu olarak geliştirilmiş, akışkan ve sıradışı görünümü ile Türk tasarım potansiyelini ve giderek önem kazanan çevre sorunlarına yaratıcı duyarlılığımızın tüm dünyaya tanıtılmasında önemli bir rol üstlenmiştir. Proje, geliştirilme aşamasında Tübitak MAM/Ulusal Enerji ajansınca desteklenmiştir. Ulusal marka yaratma gücünün, gerçekte ve ağırlıkla uluslararası alanlarda gösterilen başarılara dayandığını olgusundan hareket edildiğinde; bu ilklerin ve başarıların toplumsal motivasyon değeri ve ulusal endüstriye etkisi çok önemlidir. Özellikle ülkemizde giderek önemli bir sektör olan yat tasarımı, imalat sektörüne getireceği prestij ve katkının ne kadar önemli olduğu yatsınamaz bir gerçektir. Diğer taraftan, Ulusal Tasarım bilincinin yaratılması ve gelişmesinde, uluslararası ortamlardaki marka kimliğinin, varlığının ve kalıcılığının bu ve benzeri buluş değeri taşıyan özgün tasarım projeleri ile mümkün olacağıda işin önemli püf noktalarından birisidir. IDA 2007 ‘yi kazanan Türk tasarım ekibinin, daha öncede ulusal ve uluslararası ortamlarda pek çok ödül aldığı ve pek çok başarılı ürün ile geliştirdikleri “Designnobis” markasını Ulusal Tasarımın parlayan bir yıldızı olarak sergilemekte oldukları başarılar ile uluslararası otoritelerce Doğu Avrupanın önemli tasarım şirketlerinden birisi olarak kabul edildikleri de bir başka gerçektir. Dünyanın en saygın tasarım sitelerinde ve bloglarında, Designnobis tarafından geliştirilen yaratıcı ürünler ve ürünlerle ilgili yorumlara buradan ulaşabilirsiniz.

Not: Ödül alan projeyi görmek ve tasarımcılar hakkında bilgi almak için Buradan dan projenin değişik çözünürlüklerde fotolarını ve tasarım aşamasındaki bazı eskizleri / çalışmaları indirebilirsiniz. Ayrıca, volitanın yüksek çözünürlükteki animasyon / video görüntülerinin yeraldığı film için; buraya bakabilirsiniz

14 Mart 2008 Cuma

ANASAYFA

siteme hoş geldiniz
Atatürk bu vatanı türk gençliğine emanet etmiştir.Bizde büyüyünce Ali Kuşçu , İbn-i sina ... olacağız.Şu andaki bilim adamlarımızın çoğu ABD de neden Türk milleti için çalışmıyorlar çünkü Türkiyede çalışacak alan yok.En büyük uzay bilimleri rasathanesi ABD de yani NASA .Ama nasa neden bizde değil bunun için çalışalım.Benim amacım insanlarımızı uyandırmak ve ayıktırmak.Siteme geliğiniz için teşekkür ederim.şimdi sıra sizde.

oktay sinanoğlu

Oktay Sinanoğlu, TED Yenişehir Lisesi'ne 1953 yılında burslu öğrenci olarak girdi ve okulu birincilikle bitirdi. Okulun bursuyla kimya mühendisliği okumak üzere ABD'ye gitti. 1956'da ABD Kaliforniya Üniversitesi Berkeley Kimya Mühendisliği'ni birincilikle bitirdi.

1957'de Massachusetts Teknoloji Enstitüsü|Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nü 8 ayda birincilikle bitirerek yüksek kimya mühendisi oldu. 1960'ta Yale Üniversitesi'nde yardımcı doçent olarak çalışmaya başladı.

26 yaşında iken atom ve moleküllerin çok elektronlu kuramı ile doçent oldu. 26 yaşında "tam profesör" unvanını aldı. Yale Üniversitesi tarihinin son 100 yılında bu unvanı kazanan en genç insanıdır. [1] [2]

1964'te Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde danışman profesör oldu. Yale Üniversitesi'nde ikinci bir kürsüye daha profesör olarak atandı. Dünyada yeni kurulmaya başlayan moleküler biyoloji dalının ilk profesörlerinden biri oldu. DNA sarmalının çözelti içinde o halde nasıl durduğuna açıklama getirmiştir. Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'ne (National Academy of Sciences) üye seçilen ilk ve tek Türk oldu. Dünyanın pek çok yerinde buluşları ve kuram|kuramları ile ilgili konferanslar verdi.

Oktay Sinanoğlu Nobel Fizik Ödülü için aday gösteren kurumun üyesidir.Bu alanda görev yapan ilk Türk profesörüdür.

28 yaşından beri devam ettiği Yale Üniversitesi'nde moleküler biyoloji ve kimya olmak üzere iki kürsüde profesör olarak görevini sürdürüyor. Yıldız Teknik Üniversitesi'den ise emekli oldu.

mehmet öz

Mehmet Öz, Türk doktor.Kalp damar cerrahıdır. ABD'de pek çok televizyon programına katılmıştır. Columbia Üniversitesi'nde profesördür.

Harvard Universitesi’nden mezun olan Mehmet Öz, 1960 New York, Delaware doğumlu. Kliniksel Uzmanlık Alanları; Minimally invasive heart surgery, Cardiothoracic surgery, Mitral and aortic valve surgery, Adult cardiac transplantation, Mechanical heart assistance ve Coronary by bass and aneurysm surgery şeklinde tanımlanan Mehmet Öz, Minimally invasive cardiac surgery, Complementary Medicine, Healthcare outcomes analysis ve Heart replacement araştırma alanlarında araştırmalarda bulundu. Aldığı Şeref ve Ödüllerin listesi ise şöyle; Hippocrates Magazin Dergisi tarafından “ Yılın Doktoru, Halthy Living Magazin Dergisi tarafından “Milenyum’un Iyileştiricisi”, New York Magazin Dergisi tarafından “Yılın En Iyi Doktoru”, World Economic Forum tarafından“Yarının Küresel Lideri” seçildi. Aynı zamanda 1996 yılında “Yılın Türk-Amerikalısı” şerefine layık görüldü. Adı “Castle Connolly Almanağı”na da geçen Mehmet Öz, birçok ödülün de sahibi.

“For Healing from the Heart” kitabı ile “Books for a Better America Award”’a değer görüldü. Robert E. Gross Araştırma Bursuna hak kazandı.( AATS, 1994-96) “ American Society of Laser Medicine and Surgery” Araştırma Ödülü’nün de sahibi olan Mehmet Öz, Columbia Universite Doktorlar ve Cerrahlar Fakültesi’nin “ Blake more Research” Ödülü’nü de aldı.Birçok profesyonel dernek ve kuruluşa üye olan Dr. Mehmet Öz, American Board of Thoracic Surgery,(2004) ve American Board of Surgery (1992)’nin Yönetim Kurulu’ndadır.

Kendisi gibi doktor olan Lisa Öz ile evli olan Mehmet Öz, dört çocuk babasıdır. Dr. Mehmet Öz, halen Columbia Universitesi Tıp Merkezi Kardiyoloji Direktörlüğü’nün yanı sıra Columbia Üniversitesi Doktorlar ve Cerrahlar Fakültesi’nde, cerrah olarak mesleğine devam ettirmektedir.

abdulhamid ibn türk

Tarihte Türk lakabını taşıyan nadir Türk bilim adamlarındandır. Hârezmi'nin çağdaşıdır. Cebir konusunda yazmış olduğu kitabın ancak küçük bir bölümü bugün elimizde bulunmaktadır. Burada, özel tipler halinde gruplandırılmış ikinci derece denklemlerinin çözümleri, Hârizmi'ninkilerden daha ayrıntılı olarak verilmiştir.

Mesela x² + c = bx denkleminin, diğer denklem tiplerinden farklı olarak iki çözümü olduğunu ayrı ayrı şekillerle göstermiş olduğu halde, Hârizmi bir tek şekil kullanmıştır; ayrıca Abdülhamid ibn Türk, c * (b/2)² durumunda çözümün imkansız olacağını da şekil vererek kanıtlamıştır. Bu nedenle İbn Türk'ün açıklamasının Hârizmi'ninkinden daha mükemmel olduğu söylenebilir.

İbn Türk'ün söz konusu cebir kitabı, Hârizmi'nin ilk cebir kitabı yazarı olma özelliğini şüpheli bir hale getirmektedir, buna rağmen Hârizmi'nin cebir tarihindeki etkisi tartışılamaz önemdedir.

ibn-i sina

Felsefe, matematik, astronomi, fizik, kimya, tıp ve müzik gibi bilgi ve becerinin çeşitli alanlarında seçkinleşmiş olan, İbn-i Sinâ (980-1037), matematik alanında matematiksel terimlerin tanımları; astronomi alanında ise duyarlı gözlemlerin yapılması konularıyla ilgilenmiştir.

Astroloji ve simyaya itibar etmemiş, Dönüşüm Kuramı'nın doğru olup olmadığını yapmış olduğu deneylerle araştırmış ve doğru olmadığı sonucuna ulaşmıştır. İbn-i Sinâ'ya göre, her element sadece kendisine özgü niteliklere sahiptir ve dolayısıyla daha değersiz metallerden altın ve gümüş gibi daha değerli metallerin elde edilmesi mümkün değildir.

İbn-i Sinâ, mekanikle de ilgilenmiş ve bazı yönlerden Aristoteles'in hareket anlayışını eleştirmiştir. Aristoteles, cismi hareket ettiren kuvvet ile cisim arasındaki temas ortadan kalktığında, cismin hareketini sürdürmesini sağlayan etmenin ortam, yani hava olduğunu söylüyor ve havaya, biri cisme direnme ve diğeri cismi taşıma olmak üzere birbiriyle bağdaşmayacak iki görev yüklüyordu.

İbn-i Sinâ, bu çelişik durumu görmüş, yapmış olduğu gözlemler sırasında hava ile rüzgârın güçlerini karşılaştırmış ve Aristoteles'in haklı olabilmesi için havanın şiddetinin rüzgârın şiddetinden daha fazla olması gerektiği sonucuna varmıştır. Oysa bir ağacın yakınından geçen bir ok, ağaca değmediği sürece, ağaçta ve yapraklarında en ufak bir kıpırdanma yaratmazken, rüzgâr, ağaçları sallamakta ve hatta kökünden kopartabilmektedir; öyleyse havanın şiddeti, cisimleri taşımaya yeterli değildir.

ali kuşçu

15. yüzyılda yaşamış olan önemli bir astronomi ve matematik bilginidir. Babası Timur'un (1369-1405) torunu olan Uluğ Bey'in (1394-1449) doğancıbaşısı idi. "Kuşçu" lakabı buradan gelmektedir.

Ali Kuşçu, Semerkand'da doğmuş ve burada yetişmiştir. Burada bulunduğu sıralarda, Uluğ Bey de dahil olmak üzere, Kadızâde-i Rûmi (1337-1420) ve Gıyâsüddin Cemşid el-Kâşi (?-1429) gibi dönemin önemli bilim adamlarından matematik ve astronomi dersleri almıştır.

Ali Kuşçu bir ara, öğrenimini tamamlamak amacı ile, Uluğ Bey'den habersiz Kirman'a gitmiş ve orada yazdığı Hall el-Eşkâl el-Kamer adlı risalesi ile geri dönmüştür. Dönüşünde risaleyi Uluğ Bey'e armağan etmiş ve Ali Kuşçu'nun kendisinden izin almadan Kirman'a gitmesine kızan Uluğ Bey, risaleyi okuduktan sonra onu takdir etmiştir.

ahmed -el bruni

İslam Dünyası'nın en büyük bilim adamı ve bütün çağlar gözönüne alındığında ise, en büyük bilim adamlarından biri." Ünlü bilim tarihçisi George Sarton El-Bîrunî�yi böyle değerlendirir. Harezm�de doğan El-Bîrunî, küçük yaşta, Harezmşahların sarayıyla ilişki kurdu. El-Hakim ve İbn-i Sina gibi dönemin en ünlü İslam bilim ve düşün adamlarından ders alan, prens ve hükümdarlardan itibar gören El-Bîrunî, Gazneli Mahmud�un Hindistan�ı zaptından sonra Hindistan�a giderek Hint Uygarlığı'nı inceledi.

Felsefe, matematik, astronomi, fizik, coğrafya ve tıp gibi birçok alanda bilime katkılarda bulunmuş olan bilim adamı; gerçekliğini, düşünsel cesareti, hoşgörüsü ve eleştirel bakış açısı ile Ortaçağ�daki bilim anlayışını çok geride bırakmıştı. Ona göre "Her şeyi Allah bilir" düşüncesi bilgisizlik için bir özür olamazdı. Arapça, Farsça ve Sanskritçe�yi çok iyi bilen El-Bîrunî�nin anadili saptanamamıştır.

Geometri ve trigonometride büyük başarılar gösteren, çeşitli astronomi aletleri yapan, kendi metodu ve aletleriyle madenlerin özgül ağırlıklarını yaklaşık olarak saptayan El-Bîrunî, bilimsel çapı ve önemi itibarıyla, gerçekleşemeyen Doğu Rönesansı�nın olası temel dayanaklarından biri olabilme niteliğine sahipti.

Matematik alanında sinüs, kosinüs gibi trigonometrik fonksiyonların birer oran, yani sayı olduğunu vurgulayan El-Bîrunî, bu fonksiyonlarda çember yarıçapının birim olarak kabul edilmesini önermiş, bugün Hint-Arap rakamları olarak bilinen rakamları çok açık bir biçimde aktarmış, düzgün polinomların çizimi ve bir açının üç eşit parçaya bölünmesi sorunlarıyla uğraşmıştır.

Çeviri ve siyasetle de uğraşmış olan El-Bîrunî, 1048�de Gazne�de öldüğünde, geride birçok önemli eser bıraktı. Bunlardan bazıları şunlardır: "Hareketsiz Yüzyıllardan Kalan Eserler", "Hint Tarihi", "Meskenlerin Arasındaki Mesafeyi Düzeltmek İçin Mekanların Sonunu Sınırlama", "Cevherlerin Tanımasında Topluluk Kitabı", "Eczacılık Kitabı", "Dairedeki Kirişlerin Dairenin Çember Parçasının Kavsi Hesabıyla Çıkarma Kitabı" Yaşadığı çağın �Bîrunî Çağı� olarak anılması kadar bilime ve insanlığa katkıda bulunan El-Bîrunî, Ortaçağ�ın en büyük bilginlerindendir.

türkiye cumhuriyeti ve tarihi

Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk ve silah arkadaşları tarafından, İstiklal Savaşı'nın kazanılması ile, 1. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkmış ve savaşı kazanan devletlerce paylaşılmış Osmanlı İmparatorluğu'nun Anadolu ve Trakya'da kalan toprakları üzerine kurulmuştur. İstiklal Harbi, Misak-ı Milli sınırları içinde ülke bütünlüğünü korumak, milli egemenliğe dayalı, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak için tüm milletçe girişilen, çok cepheli bir savaştır.

Kurtuluş Savaşı'nda düşmana karşı koyan, ülkenin direniş örgütlenmeleri ve güçleri olan milli güçler, Osmanlı'nın son ordusu ile Kurtuluş Savaşı milis ve gönüllülerinden oluşan Kuvayı Milliye'dir.

Kuvayı Milliye, ülkenin dört bir yanının Yunan, İngiliz, Fransız, İtalyan birliklerince ele geçirildiği, Mondros Mütarekesi ile ülkeye ağır koşulların dayatıldığı, Osmanlı ordusunun silahlarının alınıp dağıtıldığı, her şeyin bitti sanıldığı günlerde, milletin tepkisi olarak doğan bir halk direnişidir.

12 Haziran 1919'da Havza'dan Amasya'ya gelen Mustafa Kemal Paşa buradan yayımladığı bildiri ile ülkenin içine düştüğü durumu açıklıkla saptıyor, çözümün bütün güçlerin birleşmesinden geçtiğini vurguluyordu. Mustafa Kemal Amasya'da Anadolu ve Rumeli'de kurulan Müdafaa-i Hukuk Dernekleri'ni birleştirme, kongreler yaparak tüm milletin kesin kararına dayalı yeni bir yönetim kurma amacıyla Amasya Tamimi'ni hazırlamıştır.[11]

Bu tamim milli egemenliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması yolunda atılan ilk adımdır. Milletin teşkilatlandırma ve mücadele yöntemleri belirginleşmiştir. Milli Egemenlik ve milli bağımsızlık fikri ilk kez ortaya atılmıştır.

8 Temmuz'da İstanbul'a görevinden ve askerlikten ayrıldığını bildirerek, Osmanlı Hükümeti ile tüm ilişkilerini sona erdiren Mustafa Kemal ertesi gün Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Erzurum Şubesi'nin başkanlığına seçildi. 23 Temmuz 1919'da Mustafa Kemal'in başkanlığında toplanan Erzurum Kongresi'nde alınan karar;

Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, bölünemez

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ilk üyeleri
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ilk üyeleri

Türkiye Cumhuriyeti siyasi tarihi


Kuruluş Dönemi

I. Dünya Savaşı
Kuvva-i Milliye
Samsun'a çıkması
Kurtuluş Savaşı
Erzurum Kongresi
Sivas Kongresi
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
Misak-ı Milli
TBMM'nin kuruluşu
Sevr Antlaşması
Lozan Antlaşması

Atatürk Dönemi ve Siyasal devrimler

Tek Partili Dönemi
Saltanatın Kaldırılması
Cumhuriyet Halk Partisi
Cumhuriyetin İlanı
Halifeliğin Kaldırılması
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
Şeyh Sait isyanı
Onuncu Yıl Nutku
Gençliğe Hitabı

Milli Şef; İsmet İnönü

İsmet İnönü
Köy Enstitüleri
II. Dünya Savaşı
Varlık Vergisi
Milli Kalkınma Partisi

Türkiye Cumhuriyeti'nin Çok Partili Dönemi

Çok partili dönem
Demokrat Parti
Adnan Menderes
27 Mayıs ihtilali
Türkiye İşçi Partisi
Suat Hayri Ürgüplü
Adalet Partisi

1970'li yıllar; Sağ-sol çatışması

12 Mart Muhtırası
Ecevit Hükümetleri
Ecevit'e suikast
Milliyetçi Cephe Hükümetleri 24 Ocak Kararları

Siyasi yasaklar; 12 Eylül 1980

12 Eylül Darbesi
Kenan Evren
Turgut Özal
Anavatan Partisi
PKK sorunu

1990'lı yıllar; Eskilerin dönüşü

Türkiye ve Avrupa Birliği kronolojisi
Demokratik Sol Parti
Sosyaldemokrat Halkçı Parti
Erdal İnönü
Tansu Çiller
Refah Partisi
Necmettin Erbakan
Milliyetçi Hareket Partisi

Milli direnişi oluşturmada ikinci büyük adım olan ve 411 Eylül 1919 tarihinde yapılan Sivas Kongresi'nde Mustafa Kemal Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin başkanı olarak seçilerek Milli Kurtuluş Savaşı'nın yetkili lideri haline gelmiştir.

27 Aralık 1919'da Ankara'ya gelen Mustafa Kemal Ankara'yı Anadolu'daki direniş hareketinin merkezi olarak seçmiştir.

İstanbul'un işgalinden üç gün sonra, Atatürk ünlü 19 Mart 1920 tarihli bildiriyi yayımlayarak, olağanüstü yetkiler taşıyan bir meclisin Ankara'da toplanacağını bildirerek Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş temellerinin Ankara'da atılmasını sağladı.

Atatürk 21 Nisan'da yayımladığı ikinci bir bildiri ile, Meclis'in 23 Nisan günü toplanacağını ve açılış töreninin nasıl yapılacağını duyurdu.

TBMM, 24 Nisan 1920 günü yaptığı ikinci toplantısında Mustafa Kemal'i (Atatürk), başkanlığa seçti. Mustafa Kemal, kendi öncülüğünde kurulan TBMM'nin başkanlığını Cumhurbaşkanı seçildiği gün olan 29 Ekim 1923 tarihine kadar sürdürdü.

turkler ve anadolu

Anadolu Asya kıtasının güneybatı ucunda yer alan bir yarımadadır. Anadolu'nun diğer isimleri Ön Asya, Küçük Asya ve Asya Minör'dür. Küçük Asya tabiri, aynı anlama gelen Latince Asia Minor ve Yunanca Μικρά Ασία/Mikra Asia'dan türemiştir. Anadolu kelimesi Rumca'da yer alan doğu ve gün doğumu anlamlarına gelen Anatolia kelimesinden gelmektedir ve tarihi belgelerde bölge adı olarak kullanılmamıştır.

Bölge için Türkiye adının ilk olarak Roma-Cermen İmparatoru Frederick Barbarossa (1123-1190) tarafından verildiği belirtilmektedir.[kaynak belirtilmeli] Resmî kayıtlarda ise, 19. yüzyıl Büyük Britanya yazışmalarında geçer.[kaynak belirtilmeli]

Anadolu'da Türk devletlerinden önce Bizans İmparatorluğu vardı. Türkler Anadolu'ya geldiklerinde, Anadolu'da Peçenek-Kıpçak-Oğuz gibi Türk boylarına mensup yoğun bir Türk kitlesi bulunuyordu. Bu Türkler, Bizans tarafından Anadolu'ya doğudan gelen akınlardan korunmak için yerleştirilmişti.[kaynak belirtilmeli] Bunun dışında Anadolu'da salgın hastalıklar ve savaşlar yüzünden nüfusu gittikçe azalan Bizans ve Anadolu halkı bulunmaktaydı. İlber Ortaylı'ya göre; Bizans halkı ile karışım başta din olmak üzere çeşitli sebeplerle hiç olmamış ya da en az seviyede olmuştur.

ulkemizi tanıyalım

Kuzey yarımkürede, Avrupa ve Asya kıtalarının kesişme noktasında bulunan bir ülkedir. Ülke topraklarının büyük bir bölümü Anadolu yarımadasında, kalanı ise Balkan Yarımadası'nın uzantısı olan Trakya'da bulunur. Ülkenin üç yanı Akdeniz, Karadeniz ve bu iki denizi birbirine bağlayan Boğazlar ile Marmara Denizi ve Ege Denizi ile çevrilidir. Komşuları Yunanistan, Bulgaristan, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan (Nahçıvan Özerk Bölgesi ile), İran, Irak ve Suriye'dir.

Çağdaş Türkiye, Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı sonunda yıkılmasından sonra, imparatorluğun Türk nüfus çoğunluğuna sahip toprakları üzerinde kurulmuştur. 1923 yılında cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal Atatürk, çağdaş Türk devletinin kurucusu olarak kabul edilir.

Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Konseyi ve İslam Konferansı Örgütü Türkiye'nin üye olduğu uluslararası örgütlerdendir. 3 Ekim 2005 tarihinden itibaren Avrupa Birliği'ne tam üyelik için müzakerelere başlanmıştır. 2007 yılı itibariyle Türkiye'de kişi başına düşen milli gelir tahmini olarak 9.000 Amerikan Doları'nı aşmıştır.