3 Nisan 2008 Perşembe

MEVLANA CELALEDDİN RUMİ

Hz. Mevlana'nın Hayatı
Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesi'nin Belh şehrinde doğmuştur. Mevlâna'nın babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında "Bilginlerin Sultânı" ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahâeddin Veled'tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur. Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh'den ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü'I-Ulemâ 1212 veya 1213 yılllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh'den ayrıldı. Sultânü'I-Ulemâ'nın ilk durağı Nişâbur olmuştur. Nişâbur şehrinde tanınmış mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaştılar. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar'ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır. Sultânü'I Ulemâ Nişabur'dan Bağdat'a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâ'be'ye hareket etti. Hac farîzasını yerine getirdikten sonra, dönüşte Şam'a uğradı. Şam'dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende'ye (Karaman) geldiler. Karaman'da Subaşı Emir Mûsâ'nın yaptırdıkları medreseye yerleştiler. 1222 yılında Karaman'a gelen Sultânü'/-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldılar. Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala'nın kızı Gevher Hatun ile Karaman'da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna'nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlı iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun'u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerrâ Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna'nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi adlı iki oğlu ile Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi. Bu yıllarda Anadolunun büyük bir kısmı Selçuklu Devleti'nin egemenliği altında idi. Konya'da bu devletin baş şehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve Devletin hükümdarı Alâeddin Keykubâd idi. Alâeddin Keykubâd Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet etti ve Konya'ya yerleşmesini istedi. Bahaeddin Veled Sultanın davetini kabul etti ve Konya'ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldiler. Sultan Alâeddin kendilerini muhteşem bir törenle karşıladı ve Altunapa (İplikçi) Medresesi'ni ikametlerine tahsis ettiler. Sultânü'l-Ulemâ 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat etti. Mezar yeri olarak, Selçuklu SarayınınGül Bahçesi seçildi. Halen müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı'ndaki bugünkü yerine defnolundu. Sultânü'I-Ulemâ ölünce, talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna'nın çevresinde toplandılar. Mevlâna'yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi'nde vaazlar veriyordu. Vaazları kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu. Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems'de "mutlak kemâlin varlığını" cemalinde de "Tanrı nurlarını" görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Mevlâna Şems'in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkûbî ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî'nin yerini doldurmaya çalıştılar. Yaşamını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk' ın rahmetine kavuştu. Mevlâna'nın cenaze namazını Mevlâna'nın vasiyeti üzerine Sadreddin Konevî kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevî çok sevdiği Mevlâna'yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine, Mevlâna'nın cenaze namazını Kadı Sıraceddin kıldırdı. Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu. "Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir"

bir küçük eğlence

Zeka Testi
ILGINC BIR ZEKA TESTI : BIR KAGIT KALEM ALIP ASAGIDAKI SORULARI TAM 1 DAKIKA ICINDE YANITLAMAYA CALISIN. HER SORUYU `BIR` KEZ OKUYUN. BITIRINCE YANITLARINIZI TOPLAYIN. 1. BAZI AYLAR 30, BAZILARI 31 CEKER; KAC AYDA 28 GUN VARDIR? 2. DOKTORUNUZ SIZE 3 HAP VERIR VE BUNLARI YARIMSAR SAAT ARAYLA ALMANIZI TAVSIYE EDERSE, ILACLARIN TAMAMINI BITIRMENIZ NE KADAR SURER? 3. GECE SAAT SEKIZDE YATIYORUM VE YATARKEN GUvvdfGUKLU SAATIMI SABAH DOKUZA KURUYORUM KAC SAAT UYURUM? 4. 30` U YARIMA BOLUP 10 EKLEDINIZ, KAC ETTI? 5. BIR CIFTCININ 17 KOYUNU VARDI. SURUDE SALGIN HASTALIK OLDU, DOKUZU AGIR HASTALANDI, DIGERLERI OLDU. CIFTCININ KAC KOYUNU VAR? 6. SADECE BIR TEK KIBRITINIZ VAR, ICINDE BIR GAZ LAMBASI, BIR GAZ SOBASI, VE BIRDE MUM BULUNAN KARANLIK VE SOGUK BIR ODAYA GIRDINIZ... ONCE HANGISINI YAKARSINIZ? 7. ADAMIN BIRI DIKDORTGEN BICIMINDE VE HER CEPHESI GUNEY MANZARALI BIR EV INSA EDIYOR. EVI KOCAMAN BIR AYI ZIYARET EDERSE BU AYI NE RENK OLUR? 8. 3 ELMA VARDI IKISINI ALDIM. KAC ELMAM VAR? 9. MUSA GEMISINE HER HAYVANDAN KACAR ADET ALDI? 10. CHICAGO` DAN HAREKET EDEN 43 YOLCULU BIR OTOBUS KULLANIYORSUNUZ. PITTSBURGH` DA 7 YOLCU BINIP, 5 YOLCU INDI. CLEVELAND` DA 8 YOLCU INDI, 6 YOLCU TUVALETE GIDIP GELDI VE 4 YENI YOLCU BINDI. 20 SAAT SONRA PHILADELPHIA` YA VARDIGINIZDA SOFORUN ADI NEYDI? SIMDI YANITLAR: 1. HEPSINDE, TUM AYLARDA 28 GUN VARDIR. 2. BIR SAAT 3. GUGUKLU SAATLER GECE GUNDUZ AYRIMI YAPMADIGI ICIN 1 SAAT. 4. 70 EDER, YARIMA BOLMEK 2 ILE CARPMAK DEMEKTIR. 5. 9 CANLI KOYUN 6. KIBRITI 7. AYI BEYAZ OLUR. EVIN HER CEPHESI GUNEYE BAKTIGINA GORE BINA KUZEY KUTBUNDADIR. 8. 2 ELMA 9. SIFIR, GEMISINE HAYVAN ALAN NUH IDI. 10. SOFOR SIZDINIZ. DEGERLENDIRME: 10 DOGRU : EINSTEIN SEVIYESI 9 DOGRU : TOPLUMLA UYUSAMAYAN PSIKOLOJIK BOZUK VAKA 8 DOGRU : MUHENDIS 7 DOGRU : UNIVERSITE OGRENCISI 6 DOGRU : LISE OGRENCISI 5 DOGRU : ILKOKUL OGRENCISI 4 DOGRU : ILKOKUL OGRETMENI 3 DOGRU : LISE OGRETMENI 2 DOGRU : UNIVERSITE PROFESORU 1 DOGRU : VATANDAS 0 DOGRU : MILLETVEKILI

GAZİ YAŞARGİL

Prof Dr Gazi Yaşargilprof. dr. gazi yaşargil, bir tıp bilim insanıdır. bu alanda birçok çalışmalar yapmış, çeşitli ameliyat teknikleri geliştirmiştir.6 temmuz 1925 te lice de doğan yaşargil ilk, orta ve lise eğitimini ankara da tamamlar. 1949 yılında isviçre de basel üniversitesi nden mezun olur. sonra da tıp biliminin çeşitli dallarında çalışır. 1953 yılında beyin cerrahisi kariyerine başlar.gazi yaşargil, araştırmacı bir bilim insanıdır. beyin dokusu ve beyindeki damarların yapısını en ince ayrıntısına kadar açıklamıştır.aynı zamanda ameliyat cihazları tasarlamıştır. bu alanda yazdığı kitaplar da çok ilgi görmektedir.yaşargil, sağlık alanında bilime yaptığı katkıları, üretken ve özgün çalışmaları nedeniyle çeşitli ülkelerden ödüller almıştır. ayrıca yüzyılın beyin cerrahlarından biri seçilmiştir.not: alibeyköy yeşilpınar da prof.dr. gazi yaşargil ilköğretim okulu bulunmaktadır.
Ödülleri
1957 Vogt-Award of the Swiss Ophthalmological Society
1968 Robert-Bing-Prize of Swiss Academy of Medical Sciences
1976 Marcel-Benoit-Prize of Swiss Federation
1980 “Neurosurgeon of the Year”
1981 Pioneer Microsurgeon Award of the International Microsurgical Society, Sidney, Astralia
1988 Medal of Honor of Universita di Napoli e della Compagna Naples, Italy
1992 Medical Award of the Republic of Turkey
1997 Gold Medal of the World Federation of Neurosurgical Societies
1998 Distinguished Faculty Scholar, University of Arkansas for Medical Sciences
1998 Honored as “Neurosurgeon of the Century” by the Brazilian Neurosurgical Society
1999 European Association of Neurological Surgeons Medal of Honor
1999 Honored as "Neurosurgery’s Man of the Century 1950-1999" by the journal Nurosurgery at the Congress of Neurological Surgeons Annual Meeting
2000 Fedor Krause Medal, German Neurosurgical Society
2000 Honorary Fellowship of the American College of Surgeons
2000 Türkiye Cumhuriyeti Üstün Hizmet Madalyası
2000 Award of the Turkish Academy of Sciences
2002 International Francesco Durante Award, Italy
2002 Milli Egemenlik Onur Ödülü
2002 TBMM Onur Ödülü

20 Mart 2008 Perşembe

MOLLA LÜTFİ (? - 1495)

İ15. yüzyılda, Fatih Sultan Mehmet ve II. Beyazıd dönemlerinde yaşamış meşhur matematikçilerdendir. Sinan Paşa’nın ve Ali Kuşçu’nun talebesi olmuş, Ali Kuşçu’dan öğrendiği matematik bilgilerini Sinan Paşa’ya aktarmıştır. Böylece Sinan Paşa, onun vasıtasıyla matematik öğrenmiştir. Sinan Paşa’nın tavsiyesiyle, Fatih, Molla Lütfi’yi, özel kütüphanesinin müdürlüğüne getirmiştir. Molla Lütfi, bu sayede pek çok değerli kitaptan değişik bilimleri öğrenme fırsatına sahip olmuştur. Sinan Paşa, Fatih tarafından Sivrihisar’a sürülünce, Molla Lütfi de hocası ile birlikte gitmiş, Sultan II. Beyazıd’ın tahta çıkmasının ardından hocasıyla birlikte İstanbul’a dönmüştür. Önce Bursa’daki Yıldırım Beyazıd Medresesi’nde, sonra Filibe’de ve Edirne’de medrese hocalığı yapmıştır.
Molla Lütfi, çevresindeki devlet erkanına ve bilginlere latife yaparak onları eleştirdiğinden, çoğu kimse tarafından sevilmezdi. Fatih Sultan Mehmet’le bile iki arkadaş gibi şakalaşırdı. Kendisini çekemeyen bazı kimselerin, dinsizlik suçlamaları nedeniyle kovuşturmaya uğradı ve Sultan Beyazıd döneminde idam edildi. Ölümü üzerine pek çok kimse yas tutmuş, tarihler düşmüş ve şehit sayılmıştı.
Molla Lütfi’nin, çoğu Arapça olan eserleri 17. yüzyıla kadar elden düşmemiştir. Taz’ifü’l-Mezbah (Sunak Taşının İki Katının Bulunması Hakkında) adlı kitabı iki bölümden oluşur. Birinci bölümde kare ve küp tarifleri, çizgilerin ve yüzeylerin çarpımı ve iki kat yapılması gibi geometri konuları ele alınmıştır. İkinci bölümde ise meşhur Delos problemi incelenmiştir. Molla Lütfi’nin, bu problemi, İzmir’li Theon’un eserinden öğrendiği anlaşılmaktadır. İzmir’li Theon, İskenderiye kütüphanesinin müdürü Eratosthenes’e atıfla, Delos adasında büyük bir veba salgını çıkınca, ahalinin, Apollon rahibine müracaat ederek bu salgının geçmesi için ne yapmak gerektiğini sorduklarında, rahibin tapınaktaki sunak taşını iki katına çıkarmalarını tavsiye ettiğini, böylece kolaylıkla çözülemeyecek bir matematik problemi ortaya çıkmış olduğunu yazar. Mimarlar bu işi başaramıyınca, Platon’un yardımını isterler. Platon, rahibin sunak taşına ihtiyacı olduğundan değil, Yunanlılara matematiği ihmal ettiklerini ve küçümsediklerini söyleme maksadında olduğunu bildirdikten sonra, problemlerin orta orantı ile çözüleceğini ifade etmiştir. Molla Lütfi, işte bu hikayeye dayanarak eserini yazmıştır. Kitabında, küpün iki kat yapılmasının, yanına başka bir küp ilave etmek demek olmayıp, onu sekiz defa büyütmek demek olduğunu açıklar. Molla Lütfi Mevzuatü’l Ulüm (Bilimlerin Konuları) adlı eserinde de yüz kadar bilimi tasnif etmiştir.
ULUĞ BEY (1393 - 1449)
Türk matematikçilerinden birisi olan Uluğ Bey, Timur'un erkek torunlarından hükümdar olanlardan birinin oğludur. Asıl adı Mehmet'tir. Fakat o, daha çok Uluğ Bey adı ile ünlü olmuştur. 1393 yılında Sultaniye kentinde doğmuştur. Timur'un öldüğü sıralarda Uluğ Bey Semerkant'ta bulunuyordu. Semerkant ve Maveraünnehir, Mirza Halil Sultan'ın saldırısı ve işgali üzerine babasının yanına gitmek zorunda kalmıştır. Babası buraları yeniden yönetimine alarak on altı yaşında olan Uluğ Bey'e yönetimini bırakmıştır. Uluğ Bey, bu tarihten sonra, hem hükümeti yönetmiş ve hem de öğrenimine devam etmiştir.
Uluğ Bey, bilgin ve olgun bir padişahtı. Boş zamanını kitap okumak ve bilginlerle ilmi konular üzerinde konuşmakla geçirirdi. Tüm bilginleri yöresinde toplamıştı. Uluğ Bey, dikkatlice okuduğu kitabı kelimesi kelimesine hatırında tutacak kadar belleği vardı. Matematik ve astronomi bilgileri oldukça ileri düzeydeydi. Bir söylentiye göre, kendi falına bakarak, oğlu Abdüllatif tarafından öldürüleceğini görmüş ve bunun üzerine oğlunu kendisinden uzak tutmayı uygun görmüştür. Baba ile oğlu arasındaki bu soğukluk, Uluğ Bey'in küçük oğluna karşı olan yakınlığı ile daha da şiddetlenmiş ve sonunda Uluğ Bey'in korktuğu başına gelmiştir.
Uluğ Bey, Semerkant'ta bir medrese ve bir de rasathane yaptırmıştır. Kadı Zade bu medreseye başkanlık etmiştir. Rasathane için yörede bulunan tüm mühendis, alim ve ustaları Semerkant'a çağırmıştır. Kendisi için de bu rasathanede bir oda yaptırarak tüm duvar ve tavanları gök cisimlerinin manzaralarıyla ve resimleriyle süsletmişti. Rasathanenin yapım ve rasat aletleri için hiç bir harcamadan kaçınmamıştır. Bu gözlemevinde yapılan gözlemler, ancak on iki yılda bitirilebilmiştir.
Gözlemevinin yönetimini Kadı Zade ile Cemşid'e vermiştir. Cemşid, gözlemlere başlandığı sırada ve Kadı Zade de gözlemler bitmeden ölmüştür. Gözlemevinin tüm işleri o zaman genç olan Ali Kuşçu'ya kalmıştır. Bu gözlem üzerine Uluğ Bey, ünlü Zeycini düzenlemiş ve bitirmiştir. Zeyç Kürkani veya Zeyç Cedit Sultani adı verilen bu eser, birkaç yüzyıl doğuda ve batıda faydalanılacak bir eser olmuştur. Zeyç Kürkani bazı kimseler tarafından açıklanmış ve Zeyç'in iki makalesi 1650 yılında Londra'da ilk olarak basılmıştır. Avrupa dillerinin birçoğuna, çevrilmiştir. 1839 yılında cetvelleri Fransızca tercümeleriyle birlikte, asıl eser de 1846 yılında aynen basılmıştır.
Zeyç Kürkani'nin asıl kopyalarından biri Irak ve İran savaşlarından sonra Türkiye'ye getirilmiş ve halen Ayasofya kütüphanesindedir. Bir hile ile oğlu Abdüllatif tarafından 1449 yılında öldürülmüştür.

AHMET FERGANİ

9. yüzyılın başlarında dünyaya geldiği kabul edilen ünlü matematik ve astronomi bilgini Ahmet Ferganî, çağının bilim ve kültür merkezlerinden olan Türkistan'ın Fergana bölgesindendir. Bilim ve kültür tarihimizin birinci elden kaynakları olan tezkireler (biyografik eserler)de doğum tarihi ile ilgili bir bilgi bulunmamakla birlikte kendisi gibi bir astronom olan babasının adının Muhammed, dedesinin ise Kesir olduğu kayıtlıdır.
Ahmet Ferganî, ilk öğrenimini ünlü bilginlerin yetiştiği Fergana'da yaptı ve büyük bir ihtimalle astronomi konusundaki bilgilerini babasından aldı. Belli bir seviyeye geldikten sonra da mevcut bilgilerine yeni bilgiler katmak amacıyla da, çağının bilim, kültür ve aynı zamanda halifelik merkezi olan Bağdat'a geldi. Ömrünün yarısına yakınını burada geçiren Ferganî, kısa sürede matematik ve astronomi konularındaki bilgisini Bağdat bilim çevresine kabul ettirip, bilimin gelişmesine olan katkılarıyla bilim tarihinde adlarından övgüyle bahsedilen Abbasi halifelerinden Me'mun ve el-mütevekkil döneminin en ünlü bilginleri arasına girdi
861 yılında halife el-Mütevekkil tarafından Nil ırmağı kıyısında yapılan ölçüm işlerini yürütmesi için Mısır'a gönderilen Ferganî'nin, bundan sonraki yaşamı bilinmiyor.

PROF. DR. TOSUN TERZİOĞLU

Tosun Terzioğlu 1942 yılında İstanbul’da doğdu. 1961 yılında Robert Koleji’nden mezun olduktan sonra, lisans derecesini 1965 yılında, matematik dalında İngiltere-Newcastle-upon-Tyne Üniversitesi'nden; doktorasını 1968 yılında, aynı dalda, Frankfurt Üniversitesi'den aldı. Michigan, Wuppertal ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde ders veren Tosun Terzioğlu, 1974-1975 ve 1989-1991 yıllarında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Matematik Bölümü Başkanlığı; 1977-1982 yıllarında ise aynı üniversitede Fen ve Edebiyat Fakültesi Dekanlığı yaptı.
1977-1981 yılları arasında TÜBİTAK Temel Bilimler Araştırma Grubu üyesi, 1979-1981 arasında üniversitelerarası kurul üyesi, 1990-1991 arasında ODTÜ Senato üyesi ve 1992-1997 yıllarında da TÜBİTAK Başkanı olarak hizmet verdi. Terzioğlu, aynı dönemde
Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı Yönetim Kurulu, KOSGEB İcra Kurulu üyeliği ve 1993-1997 döneminde de NATO Bilim Komitesi Türkiye Temsilciliği yaptı. 1996-1997 yıllarında Bilimsel ve Teknik Araştırma Vakfı-BİTAV Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini üstlenen Terzioğlu, 1997-2000 döneminde de TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı oldu. 1997-2001 yılları arasında TÜBİTAK Bilim Kurulu Üyeliği yapan Terzioğlu, 1990 yılından bu yana Türk Matematik Derneği Başkanlığı görevini, 1997'den bu yana Sabancı Üniversitesi Rektörlüğünü,
"2002’den bu yana da Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı-TÜSEV Yönetim Kurulu üyeliğini sürdürmektedir. Editörlük ve Yazı Kurulu üyelikleri de bulunan Terzioğlu, ayrıca Matematik alanında 50’nin üzerine bilimsel makalenin ve 2 kitabın yazarıdır. 1974’de TÜBİTAK Teşvik, 1986’da ise bilim ödülünü alan Prof. Dr. Tosun Terzioğlu, evli ve iki çocuk babasıdır."